Davranışlarımızın arkasında yatan temel etken paradigmalarımızdır, Yani dünyayı nasıl gördüğümüz. Eğiim verirken de bir paradigmayla hareket ediyoruzdur, farkında olalım veya olmayalım.. Bunu ortaya çıkarmak için kendimize şöyle bir soru soruyorum
Eğitimin sonunda katılımcıların nasıl hissetmesini isterdiniz ?
a- Bu eğitmen çok iyi
b- Bu kurs çok iyi
şimdi devam etmeden önce biraz düşünüp cevap bulmanızı istiyorum...
Eğer düşünme işi bittiyse, doğru cevap gizli seçenek C şıkkı, katılımcının "ben çok iyiyim" şeklinde hissetmesidir. Eğitim sonuda kendisini "upgraded" yani yükselmiş, hayat hedeflerine yaklaşmış olarak bulmalıdır.
Bunu büyük kurumların etkinliklerinde çok görüyorum. Çıkıp ürünlerini anlatıyorlar, halbuki kimse onların ürünlerini bilmek istemiyor. Herkes kendi hayatındaki sorunlara cevaplar bulmak istiyor. Fakat paradigma olarak sunumu yapan kişinin zihninde bu ürünü anlatmak var. Odakta ürün var yani..
Bunun yerine odağa dinleyicileri koymalı. Bunu nasıl yapabiliriz? Dinleyicileri tanımalı ve hayatlarındaki iyileştirmeye açık bir süreci senaryo ile sunum ortamına taşımalıyız. Bu ürünün senaryoda nereyi doldurduğu gösterilmeliyiz. Aslolan dinleyicilerin ürün hakkında herşeyi bilmeleri değildir, orada nasıl bir potansiyel olduğunu anlamalarıdır. Hem sunumdan upgraded olarak ayrılan her dinleyici ürün hakkında güzel duygular ve fikirler besleyerek ayrılır.
Motivasyonun ilk şartı hayatımızla ilgili, katkıda bulunan bir konu olmasıdır. Aksi halde dinleyicileri sizinle sunumda tutamazsınız. Dinlemezler, telefonla uğraşırlar vs.. Benim gördüğü en iyi yöntem gerçek dünyadan bir senaryo ile ihtiyaç hissettirmektir..
Eminim kurs/sunum süresince yapılabilecek başka şeyler de vardır.. Sizce önemli başka neler var ? Bu konuda hatalı/eksik olduğum yönler var mı ?
No comments:
Post a Comment